24 Şubat 2020 Pazartesi

Prof. Dr. Süleyman İrvan Yazdı: Çözüm Gazeteciliği Şart

ÇÖZÜM GAZETECİLİĞİ ŞART



Daha önce kendi bloğumda çözüm gazeteciliğinin ne anlama geldiğini açıklamaya çalışan bir yazı yazmıştım. O yazıda çözüm gazeteciliğini, “yaşanan sorunlara önerilen çözümlere odaklanan” gazetecilik olarak tanımlamıştım. Yani pekâlâ gazeteciler sadece sorunlara odaklanan ve çatışmaları körükleyen bir habercilik yapmak yerine çözüme odaklansalar ve çözüm önerilerini öne çıkarsalar daha iyi olmaz mı? Ben ne zaman barış gazeteciliği düşüncesinde olduğu gibi gazeteciliğe böyle olumlu bir rol atfeden bir cümle kursam hep benzer karşı çıkışlarla karşılaşıyorum. Deniyor ki, gazetecilerin görevi sorunlara ışık tutmaktır, sorunları çözmeye çalışmak değil. İyi güzel de geleneksel gazetecilik nedense hep sorunun bir parçası olmayı seçiyor. Oysa bir konuşmamda da söylediğim gibi, gazeteciler sorunun parçası olmak yerine çözümün parçası olmayı da seçebilirler. 

İlkeler de çözüm gazeteciliğini teşvik ediyor

Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde çözüm gazeteciliği olarak okunabilecek iki önemli ilkeyi hatırlatmak istiyorum. 2019 yılında güncellenen yeni Bildirgede ilk ilke barış gazeteciliği ile ilgili. Deniyor ki, gazeteci “Barış girişimlerini görmezden gelmemeli, desteklemelidir.” Yani bildirge çatışmalı durumlarda gazetecilerden sadece çatışmayı, savaşı aktarmalarını değil, barış girişimlerini, barışçıl çözüm önerilerini desteklemeleri gerektiğini ifade ediyor. Bu ilkeye gazetecilerin ne kadarının katıldığını gerçekten merak ediyorum. Hele günümüz çatışma ortamında bu oranın epeyce düşük kalacağını da tahmin ediyorum. Bildirgede çözüm sözcüğü yalnızca bir ilkede “çevre ve iklim değişikliği” başlığı atındaki ilkede geçiyor: “Çevreyi koruma ve iklim değişikliği ile mücadele için toplumu bilinçlendirmeli, çözümler konusunda bilgilendirici yayınlar yapmalı, bu konularda iktidarları uyarmalı ve denetlemeli, hükümetlerin, şirketlerin veya güç odaklarının yönlendirmeleriyle hareket etmemelidir.” İlginç değil mi? Oysa bu ifadedeki çevre ve iklim değişikliği yerine herhangi bir toplumsal sorunu pekâlâ yerleştirebiliriz, yerleştirebilmeliyiz.     

Kadına yönelik şiddet ve İstanbul Sözleşmesi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik bölümünde öğrencim olmuş ve şimdilerde gazetecilik kariyerini geliştirmeye çalışan Muhammet Enes Yılmaz, kendi sitesi için bir yazı istediği günün hemen ertesinde Akit gazetesinin hedefinde yine İstanbul Sözleşmesi vardı. Yine diyorum, çünkü bu gazete İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi için uzunca bir zamandır kampanya yürütmekte. Bu gidişle başarılı olacağa da benziyor, çünkü Cumhuriyet gazetesinden Emine Kaplan’ın haberine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan da İstanbul Sözleşmesi’ni gözden geçireceklerini söylemiş. Kısaca İstanbul Sözleşmesi nedir, aktaralım. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele amacıyla 2011 yılında İstanbul’da imzalanan bir Avrupa Konseyi sözleşmesidir. Yani sözleşmenin amacı, devletleri kadına yönelik şiddetle mücadele etmeye zorlamak. Türkiye de bu sözleşmenin ilk imzacısı. Sözleşmeye dayalı olarak yine 2012 yılında 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kabul ediliyor. Peki neden bu konuyu ele alma gereği duydum? Çünkü Türkiye’de kadına yönelik şiddet tüm yasal düzenlemelere karşın bir türlü azalmıyor, kadın cinayetleri önlenemiyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, 2012’den itibaren kadın cinayetleri azalmamış, artmış. 2012’de 210, 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440 ve 2019’da 474 kadın öldürülmüş. Peki sorun nerede? Yasalar mı yetersiz? Aslında 6284 sayılı yasa şiddet gören, ölüm tehditleri alan kadınlar lehine şiddet uygulayan kişiyi uzaklaştırma, yakın koruma verme, sığınma evlerinde korunma sağlama gibi önlemler öngörüyor. Ancak pratikte bu önlemlerin işlemediğine ilişkin çokça örnek var. İşte gazetecilerin yapması gereken, İstanbul Sözleşmesi’ni yok etmek, 6284 sayılı yasayı değiştirtmek olmamalı, tam da bu sözleşmede ve yasada öngörülen şekilde çözüme yardımcı olacak, kadına şiddeti azaltacak, kadın cinayetlerini sorun olmaktan çıkartacak çözüm gazeteciliği yapmalı. Net söylüyorum, İstanbul Sözleşmesi iptal edilsin, 6284 değişsin diye kampanya yapan medya kuruluşları tam anlamıyla “yıkım gazeteciliği” yapmaktalar. Aileyi, kadınlara şiddet uygulayan, acımasızca öldüren erkeklere kol kanat gererek kurtaramazsınız. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali demek, kadına yönelik şiddetle mücadeleden vazgeçmek demek. Tam tersine medya, toplumun kanayan yarası olan bu sorunun çözümünde etkin rol oynamalı ve geriye gidişin önünü açacak yasal girişimlere karşı kamuoyu oluşturmalıdır. Konuya ilişkin etik ilke önerimi de buraya yazayım: “Gazeteciler kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda toplumu bilinçlendirmeli, çözüm önerilerini görünür kılan yayınlar yapmalı, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi zaafa uğratan pratikleri haberleştirerek ilgili kurumlar üzerinde baskı oluşturmalıdır.”          

Prof. Dr. Süleyman İRVAN
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik Bölüm Başkanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder