ÇÖZÜM GAZETECİLİĞİ
ŞART
Daha önce kendi bloğumda çözüm
gazeteciliğinin ne anlama geldiğini açıklamaya çalışan bir yazı yazmıştım. O yazıda çözüm gazeteciliğini, “yaşanan sorunlara önerilen çözümlere odaklanan”
gazetecilik olarak tanımlamıştım. Yani pekâlâ gazeteciler sadece sorunlara odaklanan ve çatışmaları
körükleyen bir habercilik yapmak yerine çözüme odaklansalar ve çözüm
önerilerini öne çıkarsalar daha iyi olmaz mı? Ben ne zaman barış gazeteciliği
düşüncesinde olduğu gibi gazeteciliğe böyle olumlu bir rol atfeden bir cümle
kursam hep benzer karşı çıkışlarla karşılaşıyorum. Deniyor ki, gazetecilerin
görevi sorunlara ışık tutmaktır, sorunları çözmeye çalışmak değil. İyi güzel de
geleneksel gazetecilik nedense hep sorunun bir parçası olmayı seçiyor. Oysa bir
konuşmamda da söylediğim gibi, gazeteciler sorunun
parçası olmak yerine çözümün parçası olmayı da seçebilirler.
İlkeler de çözüm
gazeteciliğini teşvik ediyor
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde çözüm
gazeteciliği olarak okunabilecek iki önemli ilkeyi hatırlatmak istiyorum. 2019
yılında güncellenen yeni Bildirgede ilk ilke barış gazeteciliği ile
ilgili. Deniyor ki, gazeteci “Barış girişimlerini görmezden gelmemeli,
desteklemelidir.” Yani bildirge çatışmalı durumlarda gazetecilerden sadece
çatışmayı, savaşı aktarmalarını değil, barış girişimlerini, barışçıl çözüm
önerilerini desteklemeleri gerektiğini ifade ediyor. Bu ilkeye gazetecilerin ne
kadarının katıldığını gerçekten merak ediyorum. Hele günümüz çatışma ortamında
bu oranın epeyce düşük kalacağını da tahmin ediyorum. Bildirgede çözüm
sözcüğü yalnızca bir ilkede “çevre ve iklim değişikliği” başlığı
atındaki ilkede geçiyor: “Çevreyi koruma ve iklim değişikliği ile mücadele için
toplumu bilinçlendirmeli, çözümler konusunda bilgilendirici yayınlar yapmalı,
bu konularda iktidarları uyarmalı ve denetlemeli, hükümetlerin, şirketlerin
veya güç odaklarının yönlendirmeleriyle hareket etmemelidir.” İlginç değil mi?
Oysa bu ifadedeki çevre ve iklim değişikliği yerine herhangi bir toplumsal
sorunu pekâlâ yerleştirebiliriz,
yerleştirebilmeliyiz.
Kadına yönelik şiddet ve
İstanbul Sözleşmesi

Üsküdar Üniversitesi
İletişim Fakültesi Yeni Medya ve Gazetecilik bölümünde öğrencim olmuş ve
şimdilerde gazetecilik kariyerini geliştirmeye çalışan Muhammet Enes Yılmaz,
kendi sitesi için bir yazı istediği günün hemen ertesinde Akit gazetesinin hedefinde yine İstanbul Sözleşmesi
vardı. Yine diyorum, çünkü bu gazete İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi
için uzunca bir zamandır kampanya yürütmekte. Bu gidişle başarılı olacağa da
benziyor, çünkü Cumhuriyet gazetesinden Emine Kaplan’ın haberine göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan da
İstanbul Sözleşmesi’ni gözden geçireceklerini söylemiş. Kısaca İstanbul
Sözleşmesi nedir, aktaralım. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik her türlü
şiddetle mücadele amacıyla 2011 yılında İstanbul’da imzalanan bir Avrupa
Konseyi sözleşmesidir. Yani sözleşmenin amacı, devletleri kadına yönelik
şiddetle mücadele etmeye zorlamak. Türkiye de bu sözleşmenin ilk imzacısı.
Sözleşmeye dayalı olarak yine 2012 yılında 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine
Dair Kanun” kabul ediliyor. Peki neden bu konuyu ele alma gereği duydum? Çünkü
Türkiye’de kadına yönelik şiddet tüm yasal düzenlemelere karşın bir türlü
azalmıyor, kadın cinayetleri önlenemiyor. Kadın
Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre,
2012’den itibaren kadın cinayetleri azalmamış, artmış. 2012’de 210, 2013’te
237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440 ve 2019’da
474 kadın öldürülmüş. Peki sorun nerede? Yasalar mı yetersiz? Aslında 6284
sayılı yasa şiddet gören, ölüm tehditleri alan kadınlar lehine şiddet uygulayan
kişiyi uzaklaştırma, yakın koruma verme, sığınma evlerinde korunma sağlama gibi
önlemler öngörüyor. Ancak pratikte bu önlemlerin işlemediğine ilişkin çokça
örnek var. İşte gazetecilerin yapması gereken, İstanbul Sözleşmesi’ni yok
etmek, 6284 sayılı yasayı değiştirtmek olmamalı, tam da bu sözleşmede ve yasada
öngörülen şekilde çözüme yardımcı olacak, kadına şiddeti azaltacak, kadın
cinayetlerini sorun olmaktan çıkartacak çözüm gazeteciliği yapmalı. Net
söylüyorum, İstanbul Sözleşmesi iptal edilsin, 6284 değişsin diye kampanya
yapan medya kuruluşları tam anlamıyla “yıkım gazeteciliği” yapmaktalar. Aileyi,
kadınlara şiddet uygulayan, acımasızca öldüren erkeklere kol kanat gererek
kurtaramazsınız. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali demek, kadına yönelik şiddetle
mücadeleden vazgeçmek demek. Tam tersine medya, toplumun kanayan yarası olan bu
sorunun çözümünde etkin rol oynamalı ve geriye gidişin önünü açacak yasal
girişimlere karşı kamuoyu oluşturmalıdır. Konuya ilişkin etik ilke önerimi de
buraya yazayım: “Gazeteciler kadına
yönelik şiddetle mücadele konusunda toplumu bilinçlendirmeli, çözüm önerilerini
görünür kılan yayınlar yapmalı, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi zaafa
uğratan pratikleri haberleştirerek ilgili kurumlar üzerinde baskı
oluşturmalıdır.”
Prof. Dr. Süleyman
İRVAN
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya
ve Gazetecilik Bölüm Başkanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder