SAMİMİ DEĞİLLER
Doğu
Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri sonrasında bir süredir yazmaya ara verdikten
sonra çarpıcı bir konuyla yazmaya devam ediyoruz. Tabii ajans muhabirliğine
başladığım için eskisi kadar sık bir şekilde yazmamız mümkün olamayacak fakat
fırsat buldukça gündemi değerlendirmeyi sürdüreceğim. Ali Babacan ve Ahmet
Davutoğlu, bir süredir AK Parti içinde yürüttükleri ‘uyarı’ adı altındaki muhalefeti
artık bağımsız iki ayrı yeni oluşumla yürütmeye karar vererek kurmaylarıyla
birlikte AK Parti’den istifa ettiler. Şuanda birçok çevre tarafından iktidar
partisinin daha önce yavaş yavaş gerçekleştiği ifade edilen güç kaybı,
şimdilerde erimeye dönüşmüş olmakla birlikte hızlandığı söyleniyor. Bunu
söylemek için bence çok erken. Çünkü 7 Ekim itibarıyla başlayacak kongre
sürecinde AK Parti’de neler değişebilir, değişim dönüşüm kapsamlı mı yoksa
küçük çapta mı olur bilmiyoruz. Ayrıca tabana bütün bu gelişmeler nasıl
yansıyor bunu ancak 2023 seçimleri geldiğinde görebiliriz. Dolayısıyla şuan
konuşulanların hepsi olası senaryo veya varsayımdan ibaret. Benim tanıdığım
Cumhurbaşkanı Erdoğan, parti içinde yaşanan ve özellikle medyada iyice ayyuka
çıkan bütün bu gelişmeler karşısında sessiz kalmayacak ve önlemini alacaktır.
Şuandaki sessizliğin olası sürprizler öncesi hazırlık dönemi olarak
değerlendirilebilir bu pencereden bakarsak şayet. Eğer normal bir süreç söz
konusuysa bu değirmenin bu şekilde çok fazla dönmeyeceğinin ve taşıma suyun
eninde sonunda biteceğinin artık herkes farkındadır diye düşünüyorum. Son
zamanlarda iktidar partisinde birtakım parti içi gruplardan bahsediliyor. Hatta
çok aktif bir grubun AK Parti ve Erdoğan’ı ciddi biçimde etkileyerek yönlendirdiği
iddia edilmekte. Bu gruplaşmalar partideki bütünlüğü bozduğu gibi şuan AK
Parti’nin iktidar olmasından ötürü ülke yönetimine de zarar vermekte. Bu
garabetlerin bir an çözülmesi, çözülmemesi halinde kaçınılmaz bir sonun iktidar
partisini beklediği aşikar. Ancak başta da söylediğim son dönemde özellikle
ihraç kararları sonrası istifa eden eski vekillerden Davutoğlu’nun ekibinde yer
alan Selçuk Özdağ, Ayhan Sefer Üstün, Selim Temurci gibi isimler bana kalırsa
davalarında samimi değiller. Çünkü partilerinin kurtuluşu için uyarı adı
altında yaptıkları muhalefet, AK Parti’ye daha çok zarar verdi. Şimdi
Davutoğlu’nun yanında yer almalarını kendilerini kurtarmak adına yaptıkları bir
çalışma olarak görüyorum. Ve eğer ki Ahmet Davutoğlu tutunamazsa o gemiyi ilk
onlar terk edecektir.
Kapsamlı
değişim dönüşüm
Babacan ve
Davutoğlu hareketinin yol almaya başladığı şu günlerde, AK Parti’deki teşhis de
çok erkenden konuldu aslında. 31 Mart ve 23 Haziran sonrası partideki
hastalıklar çoğunlukla deşifre olmuş durumda. Fakat konulan erken tanıya tedavi
için daha fazla geç kalınmamalı. Örneğin kabinede ve parti yönetiminde kapsamlı
bir değişim dönüşümün konuşulduğu vakitlerde Cumhurbaşkanı “Siparişle değişim
olmaz” demişti. Erdoğan’ın bu sözü söylerken ki niyeti hakikaten bu yönde mi
bilemiyorum. Ancak kendi partisi içinden çıkacak iki harekete karşı direnmek
istiyorsa Sayın Cumhurbaşkanı’nın çok ciddi bir çalışma yapması, partiyi esir
almış gruplaşmaları bitirmesi şart her şeyden önce. Zarar veren grupların
tasfiyesi, ülkede iktidar partisinin egemen olduğu hemen her yere yayılmış
rant, ayrıcalığın bitirilmesi ve yönetim anlayışıyla birlikte partideki
kadroların yenilenerek bozulmuş mekanizmaların yeniden çalışır hale getirmesi
de son derece önemli. Bunlar yapılırsa parti tabanındaki birlikteliğin
korunması kolaylaşır.
Hedef AK Parti
tabanı
Gerek Ahmet
Davutoğlu gerekse de Ali Babacan’ın ilk hedefi kuşkusuz ayrıldıkları AK Parti
tabanından oy almak olacaktır. Çünkü içinden çıktıkları hareketin lideri
tarafından ağır ithamlar ve uygulamalara maruz kaldıklarını düşünmekteler.
Objektif gözle bakarsak evet son derece ağır ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi
düşüncesi baz alındığında yeni oluşumlar AK Parti açısından tehdit niteliği taşıyor.
Çünkü güçlenen sol karşısında ayrışan sağ oluşumlardan söz ediyoruz.
Dolayısıyla tek merkezdeki oylar dağılacak, salt çoğunluk ortadan kalkacak.
Milliyetçi ve solcu tabanın birleşimi şuan yüzde 30-35 civarında. AK Parti-MHP
birlikteliği ise yüzde 40-45-50 bandında. Zaman içinde yeni partilerin
kurulmasıyla o bandın gerileme ihtimali var. Çünkü AK Parti tabanı şuan ki
durumdan rahatsız olduğu için bazı kesimlerin alternatiflere yönelme durumuyla
karşı karşıyayız. AK Parti’deki değişim olup olmayacağı, olursa nasıl ve ne
şekilde gerçekleşeceği gibi faktörler o bandın nasıl ve ne yönde hareket
edeceğinin belirleyicisi olacak.
Muhammet YILMAZ