DEĞİŞEN ANLAYIŞ
KARŞISINDA
31 Mart ve arkasından gelen 23 Haziran seçimleri bize gösterdi ki
Türkiye’de siyaset anlayışı değişmeli, yenilenmeli. Bu mesaj görünürde iktidar
partisine verildi gibi görünüyor fakat özünde Türkiye’deki siyaset anlayışını
şekillendiren bütün partilere ve bütün siyasi unsurlara verildi. Atalarımız ne
güzel söylemiş kızım sana söylüyorum gelinim sen anla diye, işte tam da o
hesap. Ekrem İmamoğlu yeni bir yüz olarak siyasete yeni bir bakış açısı
getirilmesinde ön ayak oldu. Bugün iktidar partisine verilen ders niteliğindeki
mesajın yarın muhalefet partilerine de verilmeyeceği ne malum. Yani değişen
anlayış karşısında AK Parti ve MHP dışında da kalan bütün partilerce yapılması
gereken, bu değişime direnmek değil ayak uydurmak. CHP Grup Başkanvekili Özgür
Özel, 31 Mart sonrası özel bir TV kanalına verdiği bir röportajda aynen şöyle
demişti “Sandık karnedir, seçmenin yazdığı mektuptur. Satır satır okunması
lâzım”. Bakın bu sözün altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Hakikaten
önemli bir söz. CHP bana kalırsa yıllar sonra ilk kez seçmenle kavga etmek
yerine barışmayı seçen bir stratejiyle sahadaydı, bunun meyvesini aldı. Başka
faktörlerin de elbette etkisi var da yazının konusu tam olarak bu değil. CHP
süreç içerisinde değişen beklentilere ayak uydurmuş, ya da uyduruyormuş gibi
görünüyor. Yani siyasette artık yeni argümanların kullanılması gerektiği
kendini iyiden iyiye gösteriyor. En azından genç veya sağ muhafazakâr seçmenin
böyle bir düşüncesi var gibi geliyor bana. 16 Nisan referandumu bu yoldaki ilk
kıvılcımların görüldüğü durak, 24 Haziran da bu beklentilerin artmaya
başladığını gösteren virajdı. Bu iki kritik durakta AK Parti’ye oy veren
seçmen, şans vermek suretiyle beklediğini bulamayınca 31 Mart ve 23 Haziran’da
o şansı da vermemek suretiyle daha ciddi bir ders vermek istedi. Dolayısıyla
bir dip dalga durumu söz konusu. KONDA Araştırma Şirketi sahibi Bekir Ağırdır
T24’e yapmış olduğu açıklamada diyor ki “AK Parti’de mekanizma felç oldu. Yeni
fikirlerden beslenemiyorlar, sokaktan da beslenemiyorlar. Paranoyalara teslim
olmuş bir mekanizma var karşımızda”. Ağırdır’ın diğer sözleri de önemli ama en
önemli nokta bu. Değişen dinamiklere artık direnmemesi lâzım iktidar
partisinin. Türkiye’de genç nüfusun büyükşehirlerde yoğunlaşması ve oy
potansiyelinin artması, özgürlük ve adalet beklentisinin zirve yapması,
milletin kutuplaştıran, ithamcı, nefrete dönüştüren ve toplumu oluşturan
kesimleri birbirinden keskin çizgilerle ayıran siyaset yerine demokrasi,
toplumsal uzlaşı, barış ve karşılıklı saygıyı esas alan üretici siyaset talebi
herhalde artık dikkate alınır diye düşünüyorum.
Muhasebe zamanı
Cumhurbaşkanı
Erdoğan, bugünkü TBMM grup toplantısında kendi muhasebelerini yapacaklarını,
millete küsmenin ve darılmanın kendilerine yakışmayacağını, kendi hedefleri
doğrultusunda ilerlemeye devam edeceklerini söyledi. Şapkayı önüne koyup
düşünmeli ve iyi muhasebe yapmalı. Sadece AK Parti değil, MHP de Cumhur
İttifakı’nın ortağı olarak buna dahil. 31 Mart ve 23 Haziran’da “Acaba benim
tabanım AK Parti adayına destek verdi mi?” diye bir düşünmesi gerek. Çünkü
vermemiş olması yüksek ihtimâl. Dolayısıyla değişen anlayışa MHP kanadında da
bir direniş söz konusu. Yalnız dikkat çekmek istediğim nokta sadece bu da
değil. Bu seçimin muhasebesi önceki muhasebelerden farklı, çok geniş kapsamlı
ve detay odaklı yapılmalı. Örnek verelim; 31 Mart sonrası “kızgın demiri
soğutmak, Türkiye ittifakı” gibi formüller dillendirilmiş, fakat bu sözler bir
sürece dönüşmeden havada kalmıştı. Bir halktan kopma, halkın beklentilerinden
uzaklaşma durumu söz konusu Cumhur İttifakı’nı oluşturan iktidar partisi ve
MHP’de. Gazeteci Kemal Öztürk Twitter’dan güzel özetlemiş durumu “Her kriz
içinde fırsatları barındırır. Bu camia siyasette, bürokraside, medyada,
akademide, sivil toplumda kendini yenileme, arınma, toparlanma fırsatı yakaladı
şimdi. Cesurca gereğini yaparsa tekrar milletin gönlüne girer. Bunun ilk
işaretini bugün AK Parti MKYK da göreceğiz”. Bakalım dediği gibi olacak mı?
Halkla
ilişkilerin önemi
Siyasette PR
yapmak çok önemli bir mesele. PR’ın açılımı Public Relations, yani Halkla
İlişkiler demek. Bir nevi popülâriteyi artırma faaliyeti de diyebilirsiniz.
Siyaset doğrudan doğruya bir halk işidir, asla ve kat’a bağımsız düşünülemez.
Halkla ilişkiler faaliyetini doğru yürütmenin malzemesi de algıdır. Algıyı
doğru yönlendirmek gerekir. İşte CHP ve İYİ Parti’nin oluşturduğu Millet
İttifakı’nın başarısı buradan geliyor. Halkın beklentisine yakın bir algı
oluşturup doğru yönettiler. Tabii bu grup içinde başarının vitrin yüzü Ekrem
İmamoğlu’nu söylemezsek olmaz. Sosyal medyayı çok iyi ve doğru şekilde
kullandı. Bu sayede karşı tarafın yapmış olduğu hatalarla PR sağladı. Bakınız
birkaç ay öncesine kadar çok sınırlı bir kitlenin konuştuğu bir başkanı artık
Türkiye konuşuyor. Ben bu yolun nerelere uzanabileceğini, hakeza yolculuğun
nasıl şekilleneceğini görür gibiyim. Ama göreceğiz henüz bir öngörüde bulunmak
için erken. Tekrar vurgulamak istiyorum iyi anlaşılması adına; yazının başında
belirttiğim gibi verilmek istenen mesaj görünürde AK Parti’ye, özünde MHP, CHP,
İYİ Parti, Saadet Partisi ayırmaksızın bütün partilere verildi. Uzun lafın
kısası bu süreçte ayağını kaydıran kaybeder.
Muhammet YILMAZ

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder