AMERİKA’NIN
İKİYÜZLÜLÜĞÜ
Amerika
Birleşik Devletleri’nin öyle bir dış politikası var ki bir taraftan yüzüne
gülen, diğer tarafta da türlü türlü oyunlar çevirip en yakının bile kuyusunu
kazacak bir ikiyüzlülüğe sahip. Özellikle almak istediği bir şey varsa bir
ülkeden dost düşman tanımadan her şekilde gözünü karartabiliyor. Bu cüretkarlık
Donald Trump başkan seçildikten bir iki ay sonra başladı tabii. Önce skandal
Kudüs kararına imza attılar, ardından o skandal kararların devamı da geldi.
Bizdeki en yakın örnek de rahip Andrew Brunson olayıydı. Kur üzerinden yapılan
ekonomik saldırılar Brunson serbest bırakılana kadar her gün dozajı artırılmak
suretiyle devam etti. Şimdi de bir F-35, Patriot füzesi ve S-400 meselesi
çıktı. S-400 alırsanız bedeli ağır olur şeklinde tehdide başladı Pentagon,
teklifler Ankara tarafından reddedilince. Tamamen çıkar ilişkisine dayalı bir
stratejik ortaklık politikası yürüttüğü belli. Hükümet yetkililerimiz de diyor
ki haklı olarak sen bize Patriot vermezsen biz de başka dostumuzla iş birliğini
yaparız. Şimdi burada ilişkileri biz mi geriyoruz? Sen Amerika olarak çıkarını
düşüneceksin, çıkarların hatta her türlü cüretkârlığa soyunacaksın da, biz
Türkiye olarak kendi çıkarlarımızı, kendi güvenliğimizi düşünüp belli adımlar
atamayacak mıyız? Bizi kendi güdümündeki eyaletlerden biri sanıyor Amerika.
Türkiye duruşunu bozmamalı. Ülkemizi yönetmekte olan AK Parti hükümetinin tam
da bu noktada soğukkanlılığını koruması gerekiyor. Bu meselenin sonu Brunson
gibi olmamalı. Kaldı ki bu olay Brunson olayından çok daha farklı bir boyuttaki
füze savunma sistemi mevzusu. İşte beka meselesi diyorlar ya hep seçimler için
Devlet Bahçeli ve Erdoğan, asıl beka meselesi burada başlıyor. Çünkü
Türkiye’nin ulusal güvenliğine karşı açık bir tehdit söz konusu. Bu tehdide
karşı dimdik durmak son derece önemli ve kritik bir dış politika sınavıdır. Bu
kadar kesin durup sonradan çıkarlarımız için bile olsa geri çekilmek
uluslararası alanda ciddi bir itibar zedelenmesi ve prestij kaybına yol
açacaktır. Dolayısıyla iş, blöf siyasetine dönmemeli. Unutulmasın ki sınır
bölgelerdeki şehirlerine geçmişte onlarca roketi ve füzeyi yüyen ülke Amerika
değil Türkiye’dir.
Bu nasıl ortaklık?
Şu
konuda hükümetimizi gerçekten takdir ediyorum duruşları bağlamında; Amerika
Birleşik Devletleri’ne her fırsatta “PKK/PYD/YPG’ye verdiğiniz desteği çekin”
diyorlar. Ancak sözümüzle kalıyoruz ve bunun tek başına bir faydası da olmuyor.
Daha radikal adımlar atılmalı. Çünkü çekmiyor o desteği ABD. Başkan Trump
çekiyorum desteğimi diyor, bir gün sonra ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un bir
sözüyle anında geri adım atıyor. Buradan bu stratejik ortaklığa getirmek
istiyorum konuyu çünkü her fırsatta vurgulanıyor. Ben anlamıyorum bu nasıl bir
ortaklık? Yani ortağını tehdit eden terör örgütlerini açıkça destekleyen bir
ülke gerçekten stratejik ortak olabilir mi? Bana kalırsa bu durumun bir kez
daha gözden geçirilmesi gerek.
İrade sürdürülmeli
Bu
gerginlik böyle devam ederse ABD, Türkiye’ye karşı en güçlü silahı kur kartını
tekrar açabilir. Brunson olayında böyle olmuştu hatırlayın. Ve Trump “Türkiye
eğer Kürtleri, PKK/PYD/YPG’yi kast ediyor, vurursa ekonomik yönden onları
mahvederiz” demişti. Geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gayet mantıklı
şöyle bir açıklama geldi “Mesele S-400 değil, Türkiye’nin kendi iradesiyle
hareket etmesi”. Asıl mesele evet Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibidir, fakat
işin önemli tarafı bu iradeyi sarsmadan sürdürebilmektir. Kur ve dövizin, olası
yükselişle oluşturacağı ekonomik baskının ya da başka türlü tehditlerin bizi
esir alabilmesi durumunu şimdiden hesap ederek önlemleri almalı, adımlarımızı
sağlam atmalıyız. Başka bir ifadeyle iradeyi sürdürmek artık zaruridir bu
noktadan sonra. Şayet sürdüremezsek o zaman bekayı da koruyamamış oluruz. Ülke
yönetimine duyulan güven de bir kez daha sarsılmış olur.
Muhammet
YILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder