KİMLER KAZANDI, KİMLER
KAYBETTİ? - 2
Bunları yazmak için aslında biraz geciktik ama bilmeyi isteyenlerin
sabırla beklediği kanaatindeyim. Seçimlerin üzerinden neredeyse 1 ay geçti,
Cumhur İttifakı’na ilişkin değerlendirmemizi yapmıştık. Çünkü neler olduğu ve
ne yapılması gerektiğine yönelik analizler çok net görülebiliyordu. Ortada
anlamlandırmakta güçlük çektiğimiz bir hadise yoktu başka bir deyişle. Ancak
dağılan Millet İttifakı cephesine baktığımızda zoraki şekilde birleştirilmiş
parçaların adeta dört bir yana dağıldığı, her kafadan farklı birer sesin
çıktığı, dolayısıyla mantık çerçevesinde değerlendirdiğimizde anlamlandırmakta
güçlük çektiğimiz bir durumdan söz ediyoruz. Özellikle bir önceki yerel
seçimlerin ardından genel seçimleri de kazanacak bir havaya girmiş muhalefet
cephesi adına bu elbette onlar açısından baktığımızda beklenmedik bir yenilgi
oldu. 31 Mart-23 Haziran’da kısa vadede kazanılmış bir seçim zaferini uzun
vadeye taşıyamadılar. Verilen “namus” sözleri bir bir çiğnendi. Gerek 14 Mayıs
gerekse de 28 Mayıs’a giden süreçte liderler belli bir konsolidasyon sağlamış
olmalarına rağmen tabandaki zıt fikirlerin benzemezliği, 7 ve sonrasında sayısı
artırılan cumhurbaşkanı yardımcılıkları ve bakanlık pazarlıklarıyla ülkeyi sistemsel
karmaşaya götüren bir süreç, Kandil’deki terör baronlarının desteğine karşı
suskunlukla hareket eden ve terörün siyasi uzantısı HDP ve Yeşil Sol Parti’ye
de açık çekler vermek suretiyle tamamen bir amaca yönelik odak noktası
geliştiren Millet İttifakı; bunun akabinde başlayan aday tartışmaları ve
bozulan uyum görüntüsünü toparlayabilmek için alelacele önünü arkasını hesap
etmeden “demokrasi, zenginlik, özgürlük” adı altında vadettiği popülizmin ve
stratejik hatalarının kurbanı oldu. Devleti yönetmeye bir alternatif olmaktan
ziyade bütün alternatifleri sindirip sadece mevcut iktidara karşı duyulan
nefreti tabanda körükleyerek kendisi dışındakileri kutuplaştırarak ne elde
etmeyi bekliyordunuz? Bir süredir iktidar partisine “Milleti terörist ilan
ediyor” yalanıyla atmadıkları iftira kalmadı, bu seçimde aynı yalanı sürdürdükleri
yetmiyormuş gibi muhalefette olup size rakip olan herkesi sindirerek önden
kalpler gösterip size inananların gözünü boyayıp, ilk tur sonuçlarının ardından
oynadığınız sahte milliyetçilik oyunuyla vardıkları son radde işte burası oldu.
Aradan geçen bir aylık döneme baktığımda da maalesef muhalefet her şey aynı
devam edecekmiş gibi bir izlenim söz konusu. Özetle iktidarın yetişmediği
yerlere oy anlamında güçlü bir muhalefet alternatif olma yolunda yine, yeni ve
yeniden tam bir hayal kırıklığı.
Sahiden kim tek adam?

Bu yazı dizisinin ilkinde demiştim ya bizde hakikaten
seçimlerin kaybedeni yok diye, işte bu tam da dağılan Millet İttifakı’nın adayı
ve en büyük bileşeni CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için
söylenebilecek bir söz. Bakınız hiçbir zaman halkın seçtiği Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ı devletin zirvesi olarak görmedi ve “tek adam” yakıştırması yaptı ama
hala ana muhalefet partisinin lideri konumunda. Bir kaset kumpasıyla 2010 yılında
geldiği koltuğunda 13. seçim yenilgisini yaşadı ama sorsanız demokrat amca.
Sahiden kim tek adam? 13 yıldır “Oylarımızı artırdık, iktidarın oyunu düşürdük,
öfkeyi büyüttük, mücadeleyi devam ettireceğiz” gibi bahanelerle koltuğunu
bırakmıyorsun, yüzde 52 ile milletin seçtiği cumhurbaşkanını tanımıyorsun ve
günün sonunda tek adam sen değil Cumhurbaşkanı Erdoğan oluyor. Muhalif medyada
seçim sürecinde ateşli bir şekilde Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler bile artık
onu istemiyor ama o ısrarla kalacağını ifade ediyor yine tek adam değilmiş.
Seçim akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefete iki eleştiri yöneltiyor muhalif
gazeteciler tabir yerindeyse ortalığı ayağa kaldırıyor ama o akşam yaptığı
konuşmadan bugüne geldiğimizde yine aynı seçim ağzıyla konuşan bir Kılıçdaroğlu
var aynı gazetecilerden ses yok. Bu ne perhiz ne lahana turşusu!
Namussuz siyaseti hakikaten getirdi
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir ara gafları çok
meşhurdu. Bir Mersin mitinginde imza attığı bir gaf şuydu, “Namussuz siyaset
eksik. Namussuz siyaseti getirelim” demişti. Dil sürçmesidir, olur demiştik ilk
zamanlar ama seneler geçti hem Kılıçdaroğlu yaptıkları ve söyledikleriyle
hakikaten üzülerek belirtiyorum ki kendi ifadesiyle namussuz siyaseti getirdi
bu ülkeye hem de o gafları ardı arkası kesilmeden devam etti. Seviye bu son
seçimde muhalefet kanadında hiç düşmediği kadar düştü. Oy için girmedikleri
kılık, yapmadıkları oyun kalmadı. Masadan kalkan Meral Akşener’i tabiri caizse
sürükleye sürükleye masaya geri oturtan, kendisinden ayrı bir muhalefet
anlayışı benimsedi diye kasetle, baskıyla sağlığını bozduğu Muharrem İnce’yi
adaylıktan çekilmeye mecbur bırakan, ikinci turda Erdoğan’a destek açıkladı
diye Sinan Oğan’ı vatanı satmakla itham eden, depremzedeleri aşağılayan
muhalifleri durdurmayan, iktidar partisine oy verenleri günahkâr olarak
niteleyen bir muhalif anlayış vardı karşımızda. Sadece Kılıçdaroğlu değil
kendisine o dönem Millet İttifakı diyen her partinin mensuplarından bazıları
bunları yaptı, yapmayan da yapılan çirkinliklere sessiz kaldı. Peki sonuç;
ayrılıklarla birlikte CHP 130, İYİ Parti 44, SP 10, DEVA 15, GP 10, DP 3 olmak
üzere elinizdeki vekillerle sanırım bundan sonra bir yandan birbirleriyle
kapışıp diğer yandan yol kesme siyasetine devam edecekleri görülüyor. Son bir
nasihatle bitirelim; seçimleri belki taktikle kazanabilirsiniz ama ülke
yönetmek çocuk oyuncağı değildir. Ve de taktikler kısa ömürlüdür kazandırsa da
biter kaybettirse de biter. Nitekim muhalefete kaybettirmiş oldu.
Muhammet
YILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder