Uzun bir mola sonrası yeniden merhaba. Sözlerimin artık karakter kısıtlaması olan mecralara sığmadığı düşüncesiyle yeniden fikirlerimi daha detaylı bir şekilde paylaşmak için kalemimi konuşturmaya karar verdim. YouTube’da yayıncılığa da şartlar olgunlaştığında devam edeceğim. Çünkü bilgi paylaştıkça çoğalır. Türkiye’nin sınır ötesi harekâtları uzun süredir gündemde. Hepimizin malumu o ki Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sınır ötesi harekât yetkisi veren Irak-Suriye Tezkeresi oy çokluğuyla mecliste kabul edildi. AK Parti, MHP ve İyi Parti tezkereye “evet” derken CHP ve HDP “hayır” diyen partiler oldu. Tartışma da bu noktada başladı doğal olarak. “Evet” veren neden verdi, “hayır” veren neden verdi? Anlatalım; terör sadece sınırlarımızın içinde değil dışında da sorun olmaya başladı. PKK ve DHKP-C ile birlikte PYD/YPG, DEAŞ, FETÖ ve belki de bilmediğimiz daha nice terör örgütü hem içeriden hem dışarıdan Türkiye’yi sıkıştırmaya devam ediyor. Böyle bir noktada Türkiye’yi yönetenlerin duruma kayıtsız kalması beklenemezdi tabii. Bununla mücadele etmek gerekti ki şu anda gerek Mehmetçik, gerekse de MİT gibi etkin unsurlarla bu mücadele sürdürülüyor. Ama bizce haklı bu gerekçelerin hukuki bir zemini olması gerek. Bodoslama kimse kimsenin toprağına giremez neticede. İşte tezkere bunun için gerekli bir şeydi ve “evet” oyu verenler bunun için verdi. Peki ya “hayır” verenler? HDP’yi zaten biliyoruz onlar terör örgütü PKK’nın içimize soktuğu tabir yerindeyse “İrlandalı” tayfa ve ne yazık ki Türkiye sınırları içinde Türk partisi mi değil mi bunun tartışıldığı bir parti. Onların Türkiye yararına bir şey yapacağı zaten yok ama ya CHP’ye ne demeli? Bugüne kadar Meclis’e aynı şartlar altında 5 kez sunulan tezkereye bugüne kadar “evet" diyen CHP, bugün aynı şartlara nedense “hayır” dedi. Gerekçe olarak ise tezkere süresini gösteriyor, Kılıçdaroğlu da diyor ki, “Erdoğan askerimizi bilerek şehit etmek için oraya gönderiyor” falan filan. Şaka gibi.
Çelişkili ifadeler
Cumhuriyetin kurucu partisi dediğimiz parti, biricik
Cumhuriyetimizin varlığının Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur
sözünde belirttiği gibi “ilelebet payidar kalması” için yapılan bir çalışmaya
nasıl “hayır” der anlamak mümkün değil. Tabii bununla sınırlı da değil. CHP
lideri Kemal Kılıçdaroğlu ne dedi sonrasında “Evet dersek Cumhuriyete ihanet
etmiş oluruz”. Yani şuan TBMM’de biri iktidar üç parti Cumhuriyete ihanet etti,
siz etmediniz böyle yaparak. Kemal Bey’in bununla çelişen bir açıklaması da
var, “O Kandil denen terör yuvasını yerle yeksan edeceğim”. Tezkere olmaksızın
bunu nasıl yapacak? Ona cevap yok.
Tezkerenin amacı
Yazının başlığı için esinlendiğim eski bir film üzerinden anlatalım bunu. 2007 yılında ABD’de çekilen, Scott Wiper’ın yazıp yönettiği “The Condemned” yani Türkçe çevirisiyle “Yaşamak İçin Öldür” isimli film; bir yapımcının çeşitli suçlardan dolayı idam cezasına çarptırılmış 10 mahkûmun bir adaya bırakılarak hayatta kalmak için birbirlerini nasıl öldürdüklerini anlatmakta. Yani her ne kadar onaylanacak bir durum olmasa da hayati bir amaç uğruna nelerin mübah olabileceğine güzel bir örnek. İşte filmdeki amaçla ilişkisi olmamakla birlikte konsept itibarıyla benzer olarak; Türkiye de sınırlarının içinde ve dışında barışı ve huzuru tesis etmek için savaşmak zorunda. Tezkere de bunun hukuki zeminini sağlayan bir araç. Barış için savaşıyor Türkiye, bunu artık herkesin anlaması gerekmekte, milli davada Türk milleti her kesimiyle birlik olmalıdır.
Muhammet
YILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder