TAKTİK
PARTİSİ DSP
Futbolda
“pilot takım” denilen bir uygulama var biliyorsunuz. Bunlar, büyük takımların
oyuncu yetiştirmek için bünyelerinde kurdukları, alt liglerde faaliyet gösteren
ve prosedür gereği en fazla bünyelerindeki takımın bir altındaki lige kadar
çıkabilen takımlar. Siyasette de “pilot parti” diye bir uygulama var herhalde. Ama
fark şu ki siyasette üst ya da alt klasman diye bir şey yok. İşte benzer bir
ilişki sol zihniyeti temsil eden iki partide var. Biri şuanda solun en büyük
temsilcisi konumunda olan Cumhuriyet Halk Partisi(CHP), diğeri de 80 darbesi
sonrası Bülent-Rahşan Ecevit çiftinin kurduğu Demokratik Sol Parti(DSP). İlk
genel başkanı Rahşan Ecevit’tir çünkü eşi Bülent Ecevit’e darbe sonrası siyasi
yasak konulmuştu. Araştırdığınız zaman Demokratik Sol Parti’nin tarihinin İsmet
İnönü zamanına kadar uzandığını görürsünüz. Ama benim bu iki partiyle ilgili
merak ettiğim mesele başka. Cumhuriyet Halk Partisi’nde siyasete başlayıp
CHP’nin daha sonra milletvekili yahut belediye başkanlığına aday göstermediği
bazı isimler Demokratik Sol Parti’den aday oluyor, sonra seçilirse de
seçilmezse de CHP’ye geçiyor. Bu yönüyle DSP, yıllarca CHP’nin taktik partisi olarak
anıldı ve kamuoyunda “yavru CHP” olarak tasvir edildi. Örnekler üzerinden
gidelim; CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Ordu
Milletvekili Seyit Torun ve CHP Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı ve yeni
dönem Başkan Adayı Yılmaz Büyükerşen. Büyükerşen siyasete DSP’de başladı, Torun
da CHP’de başlayıp DSP’ye gitti, belediye başkanı seçildikten birkaç yıl sonra
da CHP’ye geçtiler. Aslında gayet nizami bir durum. Fakat o dönem nizami
görülen bu durum şimdilerde biraz farklı. 31 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin
aday göstermediği bazı isimler yine DSP’den aday gösterildi, CHP lideri
Kılıçdaroğlu ve kurmaylarından “Bu etik bir sorun” tarzı açıklamalar geldi
adaylara dönük. Soruyorum o halde zamanında nizami görülen bu durum neden şimdi
etik bir sorun teşkil etmektedir?
Endişe
taşıyorlar
CHP’liler
tavan veya taban fark etmeksizin belli etmiyorlar ama oyların bölünebileceği
endişesini taşıyorlar. Zaten kim olsa belli etmek istemez. Çünkü gerek Mustafa
Sarıgül gerekse de Dr. Handan Toprak Benli ve onlar gibi yıllarca CHP rozetiyle
görev yapıp, sonra istifa ederek başka bir partiden aday olan pek çok eski
CHP’li yeni DSP’li adayın hali hazırda faal oldukları bu yerlerde belli bir oy
potansiyeli var. DSP lideri Önder Aksakal hafta içi yaptığı açıklamalarda “Her
CHP’den istifa edeni kabul etmedik, oyları bölmek niyetinde olsak gelen her
CHP’liyi kabul ederdik” dedi. Buradan anlaşılan o ki adaylar belirlenirken
belli ilkeler göz önünde bulundurulmuş. İnandırıcılığı tartışılır fakat söz
konusu adaylar için etik sorun teşkil ediyor söylemi bence yersiz. Çünkü
CHP’nin geçmiş durumlarıyla çelişiyor bu söylem. Büyükerşen ve Torun örneğinde
olduğu gibi.
Medyaya
ne demeli?
Tabii
işin bir de medya boyutu var. DSP’nin CHP oylarını bölebileceği ihtimali medyayı
da harekete geçirdi. Özellikle iktidara yakın medya, DSP kurmaylarının ifade
ettiği üzere daha önce kapısının önünden bile geçmedikleri DSP Genel Merkezi’ne
adeta altın bulmuşçasına hücum ettiler. Önder Aksakal o taraftan pek çok yayın
organına verdiği demeçlerde ve en son aday tanıtım toplantısında çok sert bir
şekilde Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’yi hedef aldı. Bu durum şöyle bir iddiayı
gündeme getirdi; acaba Demokratik Sol Parti, Cumhur İttifakı’nın sol parti
eksikliğini mi giderdi? Düz mantıkla evet gibi görünebilir fakat belki de Cumhuriyet
Halk Partisi’nin çizgisinden saptığını düşündüğü için bunları söylemiş de
olabilir. Bu bir dezavantaj bana kalırsa. Çünkü sol kesimin en başından beri
sevmediği bir mecraya demeç vermek karşı tarafa koz vereceği gibi tabanın
partiye olan güvenini de sarsabilir. Muhalifler ve kendilerine tarafsız diyen
medya da o DSP’lileri ilkesiz siyaset yapmakla itham ediyor. Bu bakış açısı da
bence yanlış. Çünkü yeni DSP’li adayların yerlerine gösterilen adayları
yetersiz bulduğu için başka partiden tekrar aday gösterilmeyi istemiş olmaları
ihtimalini de düşünmemiz lazım. Ben DSP’nin bu seçimlerin sonucunu doğrudan
etkileyecek en büyük etkenlerden biri olabileceği düşünüyorum. İyi
anlatabilirler ve sol seçmeni kendilerine çekmeyi başarırlarsa tabii. Ve emin
olun az öncekilerden daha absürt durumları da gördük ve hala da görüyoruz. Onun
için diyorum ki bu kazan 31 Mart’a kadar daha çok su kaldıracak.
Muhammet YILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder