DİL KURUTAN TEMENNİLER
YİNE BOŞ

Bu başlığı içim acıyarak
attım. Çünkü ne söylediysek, ne kadar azalıp bitmesini temenni ettiysek içi
ondan fazla boş çıktı. Her can yakan ama maalesef ki bize bir arpa tanesi kadar
yol aldırmayan temenni sonrası bir kadın daha cinayete kurban gitti. Diller
kurudu temenniler ederek, umutla bekleyerek lakin yine boş yine boş ne yazık
ki. Yanlış anlaşılmasın burada herkes ne kadar bağırsa çağırsa, isyan etse ve
umutlu temennide bulunsa hakkıdır yeridir. Lakin benim takıldığım nokta sürekli
dönüp dolaşıp aynı yere gelmiş olmamız. Münevver Karabulut’tan sonra uzunca bir
süre biz kadın cinayetlerini konuşmamıştık. Belki de konuştuk o dönem çocuk
aklımla bende fazla yer etmedi ama bu kadar değildir eminim. Çünkü 7 yaşımdan
bu yana haber izleyen bir insanım, dolayısıyla mevzuya çok da ırak değilim. Ne
zaman ki Özgecan Aslan vahşi bir şekilde öldürüldü, işte o noktadan sonra
olaylar patladı önü alınamadı hala da alınamıyor. Sanki ücra yerlere sinmiş,
köşelere saklanmış her cani bunu bekliyordu. Ondan sonra kaç tane sembolleşmiş
cinayet konuştuk. O kadar fazla var ki bir iki tanesi dışında hatırlayamıyorum.
Helin Palandöken, Ceren Damar, Şule Çet, Güleda Cankel, Ayşe Tuba Arslan ve
diğerleri... Şimdi ise 20 yaşında bir üniversite öğrencisi, benim memleketimin
üniversitesinde okuyan bir öğrenci, Ordulu mu değil mi bilmiyorum ama her
halükarda burada yaşıyor olması memleketlim olması için yeterli benim adıma,
evinin önünde bıçaklanarak öldürüldü. Balerin olan kızımızın adı Ceren Özdemir.
Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi doktorunun anlattığına göre o
eli kanlı katilin bıçağı Ceren’in kalbini ortadan ikiye bölmüş. Otopside
çıkanlar bile bu kadar beni şaşırtmaz, üzmez ve sinirlendiremezdi pekala.
Dikkat ediyor musunuz her kadın cinayetinde artık seviye yükseliyor. Sebebi
neydi bilmiyorum ama pek çok kişi gibi tahmin edebiliyor ve hemen hemen aynı
şeyleri düşünüyorum. Ve bütün kadınlar soruyor şimdi; sırada kim, hangi kadın
nasıl bir vahşiliğe kurban gidecek? Ben de soruyorum; bu vebalı virüsü
bulaşmasını engellemek için ilgili merciiler neyi beklemekteler ve ne zamana
kadar bekleyecekler? Bu hastalıklı zihniyet nereden nasıl geldi de yerleşti
birtakım beyinlere, nasıl sirayet etti Türk toplumuna gerçekten merak ediyorum.
Her seferinde içi boş çıkıyor ama bu bizim sesimizi kısmamıza bahane değil.
Yine de susmamalıyız, alışmamalıyız. Bilinçli ve duyarlı insanlar olarak her
zaman tepkimizi göstermeliyiz. Çünkü susmak onaylamaktır. Susarak hastalıklı
zihniyetlere yer açmış olmaktan başka bir şey yapmış olmayız.
Adaletteki boşluk
Katilin sabıka dosyasına
bakınız; 12 ayrı suçtan kaydı var, her çıkışta belaya bulaşmaktan, suç işleyip
cana kıymaktan geri kalmamış üstüne cezaevinden firar etmiş azılı bir katil.
Çok kişi gibi ben de düşünüyorum, dışarıda gezdiği her an suç işlemeye meyilli
bu insan müsveddesine nasıl normal bir prosedür uygulanabiliyor? Bu olay son
dönemlerde zaten tartışmalı hale gelen yargıyı ve adalet sistemini daha da açık
hedef haline getirmiştir. Çünkü adaletteki boşluk yüzünden her geçen gün biz
aynı şeyleri konuşuyor aynı şeyleri tartışıyoruz. Ve sonunda yine aynı noktaya
dönüyoruz işin en kötü tarafı da bu. Dolayısıyla gerçek anlamda boşlukları
dolduracak bir yargı reformuna ihtiyacımız var. Dikkat ediyorum da Ceren Özdemir
olayı yaşandığından bu yana hemen her yetkili konuştu, ancak gelin görün ki
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül daha önceki cinayetler işlenirken suskun kaldı
şimdi ancak konuştu. Yargıdaki bu işlevsizlik daha fazla görmezden gelinemez.
Onun için sayın bakan ve başında bulunduğu Hakimler Savcılar Kurulu (HSK)’na
büyük sorumluluk düşüyor. Ne yapıp edip bu sistem düzeltilecek başka hal çaresi
yok bu garabeti önlemenin.
Nedir bu iyi haldeki
ısrar?
İyi hal yasası denen bir
yasa var biliyorsunuz. Bu yasa bize faydadan çok zarar getirdi. Cezaevindeki
azılı pek çok mahkum bu yasanın verdiği açıklarla korkusuzca cinayet işlemeye
başladı. Peki düzenleme yapılacağı söylenmesine rağmen nedir bu iyi hali göz
önünde bulundurmadaki ısrar? İşte bakınız Şule Çet davası görülürken esas
cezası ağırlaştırılmış müebbet olan sanığın cezası iyi hal gerekçesiyle önce
müebbete sonra da 12 yıla kadar düştü. Demem o ki istisna yetmez, kaldırılması
şart. Adalet Bakanı Gül, “İyi hal ile ilgili konuyla ilgili düzenleme
yapılıyor” dedi göreceğiz. Yeni yargı paketi “suçtan caydırıcılık” ilkesine
uygun bir şekilde hazırlanmalı. Bu konunun üzerine sayın Cumhurbaşkanı’nın da
düşmesi lazım. Dış gündem kadar içerde ne olup bittiği hakkında
bilgilendirilmeli. Son sözüm şudur ki darbeyle bile gelmeyen kısas ve idam için
daha fazla beklemesinler, Avrupa Birliği’dir şudur budur gibi safsataları bir
kenara bırakıp getirsinler.
Muhammet YILMAZ
